
PeyamaKurd - HDP 25. ve 26. Dönem Mardin ve Batman Milletvekili Mehmet Ali Aslan, sosyal medya üzerinden yayın yapan NETEW TV’de Zeynep Cager’in gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Mehmet Ali Aslan, HDP’nin içinde bulunduğu duruma dikkat çekerek, “Bir yerlerde bir yanlış var ve bu yanlışlarla biz bu gemiyi limana ulaştıramayız. Gemi deliniyor, gemi su alıyor. Bazı arkadaşlarımız fikrini dile getirdiği zaman dışlanmamalı, hain ilan edilmemeli. Biz bu durumda halkımızı anlayabilseydik, halkı kendimize rota etseydik, biz bugün bu hatalara düşmeyecektik. Halkın içindeyiz demekle olmuyor, zihnen kalben halkın içinde olmak gerekiyor” diyor.
Yeri geldi mi iktidarı eleştiriyoruz, iktidar şer ittifakı diye nitelendiriliyor. Kendi ürettiğimiz kavramlarla, farklı düşünenleri hain, ihanetçi, ajan diye damgalarsak, o zaman bizim eleştirdiğimiz sistemden partilerden ne farkımız kalacak. Biri terörist ilan ediyor, biri ihanetçi ilan ediyor. Bu halk ne yapsın. Bu halk bu iki kavram arasında sıkışıp kalacak mı? Ya da bu iki damgayı yememek için bu halk yalakalık, ikiyüzlülük mü yapsın. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Aynı şeyi bize de yaptılar. Ama o dönem bitti.
Benim sitemim, partiyi kendi çıkar ve hedefleri uğruna yönlendiren kişileredir. Benim serzenişim onlara ve onlara alet olanlaradır. Benim serzenişim, bizi linç ederek, kendilerini temize çıkaran, kendilerine bir kutsallık atfeden ve şu an genel merkeze çöreklenen birkaç gruba ve birkaç klikledir.
HDP siyaseti doğru yolda mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
2015 yılında kuruluş itibari ile ciddi bir kadro ile ve çözüm süreci döneminde HDP’nin o fikriyatı ve o fikriyatı taşıyacak kadroların somutlaşması halkta büyük bir umut olmuştu. Ve ilk seçimlerde de yüzde 13,5 gibi yüksek bir rakamla, 80 milletvekili ile meclise girdi.
Ama sonrası gelişen olaylarla beraber maalesef günden güne kan kaybetmeye başladı ve özellikle Selahattin Başkanın, İdris Baluken ile 11 vekilimizin tutuklanması ve kayyumların atanması sonrasında maalesef bir toparlanma sürecine giremedi ve açıkçası mevcut iktidara, ana muhalefet ve diğer partilere karşı Türkiye’nin Orta Doğu politikasında etkin ve aktif bir siyaset üretilememiştir.
Ben istifa ettiğim üçüncü günüydü, kayyum atanmıştı ve ben bunu yine kınadım. Siirt Belediyesi Başkanına ve ailesine yapılanlara üzüldüm. Biz diyoruz ki, partisi ne olursa olsun, ırkı, dili, ideolojisi ne olursa olsun, zalime karşıyız. Mazlum da kim olursa olsun onun yanında bir duruş sergilememiz gerekiyor. Ama biz henüz bunu içselleştirip bir program haline getiremedik.
Bir zulümden haberdar olduğumuz zaman, o zulme bir tepki koymak lazım. Çünkü benim vicdanım beni rahat bırakmaz. Bizim programımız hak, adalet ve vicdan olmalı. Özeleştiri de vereceğiz ama başkalarının da fikrine saygı duyacağız.
Gelinen süreçte HDP’nin kazanımları ne oldu?
Elbette kazanımlar oldu. Meclise girilmesi ile Kürt sorunu ulusal ve uluslararası bir boyut kazandı. Özellikle barajın aşılması ile hem yurtiçi hem yurtdışı komisyonlara dahil olduk. Bu komisyonlarda Kürtlerin temsilcileri artık söz sahibi oldu ve işleyişi öğrendiler.
Özellikle Kürt halkı temsilcilerini iyi bir yere taşıdı. Ama bu konuda gereken diplomasi ve çalışmalar yürütülmüş müdür, bu tartışılır. Ama bu bir anlamda kazanımdır. Ben HDP adına meclisteki 4 vekilden biri olarak İslam Parlamentosu üyesiydim.
Ben İslam Parlamentosu’nda Kürtlerin hakları ve sorunları hakkında bunu dillendirme fırsatım oldu, kayıtlara geçildi. Halk bizi güzel bir noktaya getirdi. Biz de bu görevi yerine getirmeye çalıştık. Bence sorun buradadır. Halk bedel ödedi.
Selahattin Demirtaş ilk cezaevine girdiği dönemde, "Bize asla meclisi terk etmeyin, zaten onların da istediği şey budur" demişti. Bu dönemde de bu tür tartışmalar yapıldı. Bu dönemin farklı bir yeri var 2. kez kayyum atanıyor. Kazanılmış olan mevzileri terk etmek doğru olarak kabul edilmiyor. Ama bu dönemde yine kazanıldı ve yine kayyum atandı.
Artık buna halkın da partinin de farklı demokratik meşru eylemler gerçekleştirmesi gerekir. Halkın içindeyiz demekle olmuyor, zihnen kalben halkın içinde olmak gerekiyor.
Halk bize istifa edin biz sizi yine seçeriz dedi. Biraz derine indiğimizde halkı anlayabiliyoruz. Biz Nusaybin’de hendek döneminde halkın yanında durduk. Halktan biri dedi, sizin burada ne işiniz var, siz gidin mecliste bu sorunu çözün dedi. Biz bu durumda halkımızı anlayabilseydik, halkı kendimize rota etseydik, biz bugün bu hatalara düşmeyecektik.
İYİ Parti’nin HDP’ye yönelik tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
İYİ Parti Genel Başkanı diyor ki, HDP’siz bütün partilerle bir devlet masası kuralım. İçindekini dışına aktarıyor. Sonra da Sırrı Süreyya Önder, ‘Siz belediye seçimleri öncesi gelip bize sordunuz, kimi gösterelim dediniz.’ sonra da
Ahmet Türk, ‘Ben gizli görüşmelerin ifşa edilmemesinden yanayım’ dedi. Sonra da Eş Başkan Mithat Sancar, kalkıp dedi ki ‘öyle bir görüşme olmamıştır.” Bir eski vekil olarak benim de kafam karıştı.
Görüşüldü mü, görüşülmedi ise niye inkar ediliyor. Halk bunu bilsin ve kendi içinde tartışsın, şeffaf olunursa halk yine oy verir. Eleştirenlerde kimin hain, kimin daha milliyetçi olduğunu kimse bilemez, bunu belirleyen şey insanın vicdanıdır, inancıdır.
HDP’nin kuruluş felsefesine baktığımız zaman, iktidara benzeşme tehlikesinden bahsedilir. İktidara benzeşme dediğimiz budur.
Anadil konusunda neler düşünüyorsunuz, neler yapılmalı sizce?
Bence Türkiye’de konuşulan bütün anadiller için komisyon kurulmalı. Bütün partiler birlikte bir çalışma yürütselerdi keşke. Şu an için bu ütopik bir durum, birçok parti anadile karşı. Bizler kurumlar olarak dilsel alanlarda biraz gerideyiz. Ama şunu da iyi biliyorum ki iyi mesafeler de kaydedilmiş.
Şuan birçok genç Kürtçe kurslara gidiyor, akademik Kürtçe konuşuyor, kendini anadili ile ifade ediyor. Bir Kürt, bir Arap, ortak dili öğrensin ama kendi anadilinin eğitim hakkını almaya hakkı vardır. Kayyumlar atanırken, birçok Kürtçe, Arapça, Süryanice tabelaları indirdiler. Bizim bunları da gündeme getirmemiz gerekiyor. Bunlar sürekli olursa, iktidarlar artık buna kulaklarını tıkayamazlar.