
PeyamaKurd - Orta Doğu tarihinde her zaman barındırdığı savaş alanı etiketini günümüzde de devam ettiriyor. Kimilerine göre bu savaş kapital merkezli iken; kimilerine göre ise ideolojik ve inanış biçimlerinin egemenliği üzerine yapılıyor. Bu çerçevede de birçok ülke, farklı stratejiler ile bölgede varlık gösteriyor ve yaratılmış radikal gruplar üzerinden karşılıklı güç gösterisi yapıyor. Neredeyse ikinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ülkeler direkt olarak birbirlerine karşı saldırıya geçmemiş bu örgütler üzerinden karşılıklı güç mesajı iletmişlerdir.
Temmuz 2016’da Suriye’de El Kaide bağlantılı Heyat Tahrir el-Şam (HTŞ) tarafından kaçırılan Amerikalı Gazeteci Lindsey Snell, daha sonra örgütün elinden kaçarak, Hatay sınırından Türkiye’ye geçmek isteyince, askeri bölgeyi ihlal suçlamasıyla Türkler tarafından tutuklanmış ve CIA ajanı ilan edilmişti. Dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü John Kirby, Snell’in tutukladığın doğrulayarak, “Onu ancak 20 gün sonra ziyaret edebildim fakat neden Suriye’de olduğu hakkında bilgi vermeyeceğim” demişti.
Gazeteci Snell, Orta Doğu deneyimine sahip bir isim. Bölgede serbest faaliyet gösteren gazeteci aynı zamanda tanınmış birçok medya kuruluşuna da haber servis etmekte ve belgesel/haberler üretmektedir. Kürtlere yönelik önemli çalışmaları da bulunan Lindsey Snell, son dönemde Orta Doğu ve Rojava’da yaşananlara ilişkin PeyamaKurd’e konuşarak, “Erdoğan, Rojava’da yerleşim yeri inşaa edileceğini söyledi bu da demografik değişim istediğinin açık bir beyanıdır” sözlerini dile getiriyor.
Eylül ayının sonlarında, Türk saldırısı başlamadan hemen önce Rojava'daydım… ve Türkiye Serekaniye'ye saldırıp işgal ettikten kısa bir süre sonra (Ekim ayında) oradan döndüm. Sadece birkaç hafta boyunca belirgin olan farklılıklar çok büyüktü.
Yüzlerce sivil öldürüldü ve yüz binlerce sivil yerinden edildi. Suriye Milli Ordusu (SMO), M4 karayolunu keserek Rojava'daki en yoğun nüfuslu bölgelerinin bazılarının da tedarik hatlarını kesmiş oldular. Türkiye de bir su tesisini bombalayarak (Haseke’de) haftalarca temiz suya erişimede halkı mağdur bıraktı. Eylül ayında dört saatten az süren Qamişlo'dan Kobani'ye yaptığımız Ekim gezisi, geri dönüş yollarıyla beraber sekiz saatlik bir süreye dönüştü. Bunlar Rojava'da ikamet edenlerin yaşadıkları zorluklardan sadece bazıları.
Heseke’de bir IŞİD hapishanesinde ve orada tutulan IŞİD üyesi mahkumların tehlikeli doğası nedeniyle yetkililer tarafından “saatli bombalar” olarak tanımlanan al-Hol kampında, tesisleri koruyan güvenlik personeli 50'den fazla azaltıldı. Çünkü TFSA başka yerlere saldırırsa durumu var. Ve sonuç olarak, el Hol'de IŞİD üyesi tutukluları var. Kamp cinayetleri ise haftalık normal bir olay.
Genel olarak, herkes korkuyordu ve herkes Amerika'nın kararıyla derinden ihanete uğramış hissetti. Hala böyle devam ediyor.
Demografik değişim açısından Erdoğan, Türkiye'nin Rojava bölgelerinde bir yerleşim inşa edeceğini söyledi. Bu de zaten amaçlanan demografik değişim olduğunun açık bir beyanıdır.
Görüştüğüm insanların çoğu, Suriye hükümeti / Rusya ve SDG arasındaki düzenlemenin gerekliliğini kabul ederken, Suriye hükümetine veya Rusya'ya gerçekten güvenmediklerini söylüyor. Çoğu, Rusya'nın Efrin'i Türklere verdiğine inanıyor ve bu durumun da diğer şehirlerde olacağından korkuyor.
Radikal İslamcı gruplar Amerika'nın geri çekilmesinin bir sonucu olarak zaten gelişiyor. Bir YPJ yetkilisi bana “Heseke’den Deyrizor'a gitmeye çalışırsanız, güvenli bir şekilde varmaktan ziyade bir IŞİD uyuyan hücresi tarafından saldırıya uğrayabilirsiniz” dedi.
Deiyrizor’daki IŞİD uyuyan hücre saldırıları devamlıdır ve Rojava’nın diğer bölgelerinde de artmaktadır. Ve elbette, kendilerini “sivillere çeken ve işgal ettikleri alanları yağmalayan” Türkiye'nin Suriye Milli Ordusu (SMO) bayrağı altında savaşan İslamcı paralı askerler var.
İdlib'deki kaynaklar bana, birçok eski IŞİD üyesinden oluşan Hurras al-Din gibi grupların, El Hol kampından kaçması için IŞİD üyelerine yardım ettiklerini ve İdlib'e geldiklerini söyledi. Daha sonra çoğu özgürce yaşadıkları Türkiye'ye geçiyor. ABD'nin geri çekilmesi ve Türk saldırıları, mutlak olarak terörist gruplara yenilenme şansı verdi.
Libya, Erdoğan'ın yayılmacı vizyonları için son aşama. Türkiye, üst üste yolladığı milislere daha yüksek bir maaş (SMO’lu bir militanın Suriye’de aldığı 100 $’ın aksine ayda 2000 $) ve Türk vatandaşlığı sunarak binlerce Suriye paralı milisi Libya'ya çekti.
Bir SMO komutanı bana bu paralı askerlerin çoğunun Suriye hükümeti ve Rusya tarafından ele geçirilen İdlib ve çevresindeki bölgelerden geldiğini söyledi… Yani aslında evsizler.
Libya'daki durum çok dinamik, ancak General Haftar Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas ile Bingazi'de bir araya geldi ve Haftar ateşkese olan bağlılığını yineledi. Ancak bugün, bölge teknik olarak ateşkes altındayken, Trablus'un Ain Zara kentindeki evlerine dönmeye çalışan siviller, GNA'nın (Libya Birlik Hükümeti) yanında savaşan Suriyeli paralı milisler tarafından vuruldu ve öldürüldü. Türkiye, Libya'daki ateşkes şartlarına uymadığını zaten göstermiş oldu.